Posts

Bulut

O bir bulut, gelir gider yağmurlarla ıslatır şimdi ne olur böyle iki kıyının ucunda birleşen bir şey var aklımın ta içinde sana doğru bana doğru

Gel

İhtimali olan anlar var Olabildiğince iyilik yüklerim Hiçbir yeri boş kalmasın diye Defalarca düşünüp kurguladığım Bir an var Bir an var ki gözümden hiç gitmiyor Senin yüzünde uyku mahmurluğu Güneşe bakamadan izliyorsun gökyüzünü Yeni başlayacak bir günün  Hazırlığını yapıyor aklın Aklın güzel senin Hiç kimsede olmadığı kadar Olmayanı görürsün Ve anlatırsın Seni dinlemeyenlere sırtını dönüp Bana gelirsin Gel Dünya grileşirken en güzel zamanlarımızda Dokunulmayan bir elin sıcaklığını duyar  Beklenmeyen şeylerin heyecanını Bulmadan kaybetmekten korkar

Belirsiz sesler

Beklenmeden gelen karşılaşmaların ağırlığı bu İçine düşülen bu sanmış olmak korkusu Bilmeden tanıdıklık yüzyıllardır Söylenmeden, karşılıklı varlar İplerim dolanmış ellerime, sımsıkı Bıraktırmıyorlar Bana başka bir sahne dekor verselerdi de Işığa bakıp oynasaydım başım yukarda, elimde şimdi sadece bir oda O, bana bir yakın bir de uzakta Zihnimi saçlarım gibi ören bir çift el gibi oynuyor Bir varmışız bir yokmuşuz gibi kararsız bakışları Görüşümü bulandırıyor Anlaşılması güç bu demeler, deyişler Ne çok kurcalar zamanın herbir katmanını İşitilse içli bir şarkıdan O kadar da güzel olmazdı Oysa bizizdir duyan içimizdeki sesi Kapılıp giden herbir este biz varızdır Bir denizin kıyısında Bir türlü bağıramayan iki küçük çocuk Varlıkla yokluk arasındaki en sessiz notada ben Anlaşılmayacağım uzaktan bakınca Nedenler nasıllar kaybolup giderken Hiç sorulmamış olarak Başımı yaslayacağım omzuna Senin hiç farketmeyeceğin bir anda Gülümseyeceğim

Vitrin

Etrafa saçılmış rastgele, İki el, iki ayak; neyine yetmemiş. Sorsan haklı görülmemiş toprağı tutuşu istekle, Daha iyilerini seçmiş maraton, İçleri çürümüş meyvelerden en kırmızısını. Vitrindekiler kazanmış, Aklı olanlar susmuş, Konuşmayı bilenler dinlemiş, Bilmeyenler bağırmış. Kağnı yürümüş, Tekerlek döndükçe, Dünya da dönmüş. Şekerden prangalar sallamış herkes birbirine, Herkes kendiyle kalmış. Yanılsamalara basa basa geçmiş mayın tarlasından, Görüyor sandıklarımızın içinden geçerek, Kutsanmışız uydurulmuş şiirlerle. Yalandan bir kahkaha paylaşmış, arkadaş olmuş, Sahte bir gülüş duyup kendine mutluluk almış, Ruha dokunmayan insanlarla gülmüş, Ağlamayı bırakmış, çoktan. Anlatılan hikayelere inanmış. Teker teker inanmış, sırasıyla. Her şey söylendiği anda var olur, Söylenmeyenleri nasıl yaşatacaklarmış. Bu toz bulutunun hala orada bir yerlerde olduğunu, Söylemezsen bilemezmiş. Bilse de inanmazmış. Artık vitrindeymiş.

Derin bi' nefes

Yürüyor ağaçlar hep aynı yöne Yangını meşhur ormanın suyuna gider kökler Suyu bulur, suyun karşısına geçmek ister Birkaç büyük taşa basacak kaymadan Ya da ateş yakıp oturacak birini alıp yanına Sarmalar çam kokusu, yırtılmış göğsünün solu Al ver birkaç derin nefes, suyun kenarında kal Ağaçlar dursun etrafına çember Gözlerini kapat

Uykuda

Nedensiz vazgeçenlere  Keskin bıçağı diline alıştıranlara Alıştıranlara Olmayan felaketlere üzülüp felaketi kendi yaratanlara Bir geçmişin vefasını, bir bakışın anlamını  Yargı dağıtıp tokmak vuranlara Anlamayanlara Anladığını sananlara Sanmalarda kaybolanlara Söz hakkı tanımayanlara Kavuşmaların özlemini, ihtimallerin heyecanını Gurur savurup yakıp yıkanlara Görmeyen gözlere, duymayan kulaklara En çok da sana Nasıl anlatsaydım